Modern dünyada “iyi insan” olmak giderek seküler ve yüzeysel ölçülere indirgeniyor. Güler yüzlü olmak, trafikte kurallara uymak, çevreye duyarlı davranmak… Bunlar elbette değerlidir, ancak insanı gerçekten “iyi” yapan, derin bir ilahi sorumluluk ve vicdani bağlılıktır. Bugün gelin, “iyi insan” olmanın rehberini İslam’ın kendisinden, yani Kur’an-ı Kerim’in öğretilerinden öğrenelim.
Bakara Suresi 177. ayette Rabbimiz, iyiliğin sadece yüzümüzü doğuya veya batıya çevirmekten ibaret olmadığını, aslolanın kalpten ve eylemden gelen bir iman ve ahlâk olduğunu beyan eder:
“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; malını, Allah sevgisiyle yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve (özgürlüğünü kaybetmiş) kölelere veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren; ahitleştiğinde sözünü yerine getiren; zorlukta, hastalıkta ve savaşın şiddetli anında sabreden kimsenin yaptığıdır. İşte doğru olanlar onlardır, işte muttakî olanlar onlardır.” (Bakara, 2/177)
Bu ayet bize açıkça bir iyi insan tanımı sunar. Yalnızca şekli yönelişlerle değil, inanç, sorumluluk ve eylemle iyilik inşa edilir.
İmanın Temeli: Tevhid ve Ahiret Bilinci
İyi insan, önce Allah’a ve ahiret gününe iman eder. Bu, insanın yaptığı her eylemin bir karşılığı olduğunu bilmesi demektir. Kuru bir inanç değil, sorumlulukla yoğrulmuş bir bilinçtir bu. Meleklere ve kitaplara iman etmek, hak ile batılı ayıracak bir ölçüye sahip olmaktır. Peygamberlere iman ise örneklik bilincidir; onlar gibi yaşamaya gayret etmektir.
Sosyal Ahlâk: Paylaşmak, Kucaklamak, Özgürleştirmek
Allah’ın iyi kul tanımında, sadece bireysel ibadetler değil, toplumsal sorumluluklar da vardır. Sevdiğimiz mallardan vererek yardım etmek; yalnız akrabaya değil, yetime, yoksula, yolda kalmışa ve hatta özgürlüğünü kaybetmişlere kadar uzanan bir merhamet halkasıdır. Bu, İslam’ın ekonomik adalet ve sosyal empati anlayışının temelidir.
Zekât ve sadaka, sadece bir ibadet değil, bir vicdan eylemidir. Sadece vermek değil, verirken küçümsememek; paylaşmak ama gösterişe girmemek, Kur’an’ın vurguladığı adabın bir parçasıdır.
Sözde Değil, Zor Zamanlarda İyilik
Zorlukta, hastalıkta, savaşta sabretmek, iyi insanın sağlam karakterini gösterir. İyilik, kolaylıkta herkesin dilindedir. Ama gerçek sabır, dar günde, acı içinde ve baskı altında sergilendiğinde kıymetlidir. Bu sabır, pasif bir kabullenme değil, metanetli bir duruştur. Savaşta bile adaletli, darlıkta bile cömert, hastalıkta bile umutlu olabilmektir.
Sözün Değeri
İyi insan, verdiği sözün arkasında duran insandır. Sözleşmelere sadakat, Kur’an’da müminlerin ayırt edici vasıflarındandır. Toplumsal güvenin, hukuk ve adaletin temeli budur. Sözünü tutmayan bir toplum, en temel insanî bağını koparmış olur.
Bugün İslam dünyası ne yazık ki iyi insan tarifinden uzaklaştı. İyilik, şekle indirgenirken; kalpten, sorumluluktan ve adaletten uzaklaştı. Doğuya veya batıya dönmekle değil, hakikate yönelmekle iyi olunur.
Zira kıble, sadece bedeni yönlendiren bir işaret değil; kalbi, aklı ve eylemi de Allah’a yönlendirme meselesidir.
İyi insan olmak istiyorsak; inanalım, paylaşalım, sabredelim, sadık kalalım. Ve unutmayalım: Gerçek iyilik, Allah katında değerlidir.
Ve iyilik, asla yön meselesi değildir. O, yürek meselesidir.